7 Mart 2013 Perşembe

NEZİH SEYİRCİLER-A FINE AUDIENCE



TÜRKÇE (For English text please scroll down.)

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı, 4 Mart 2013, Çek arp sanatçısı Jana Bouskova Kadıköy Süreyya Operası’nda bir resital verdi.

Süreyya Operası’nı ben senelerce gününden düşmüş bir sinema olarak tanırdım. Eski Osmanlı generali Süreyya Paşa tarafından yaptırılan süslü yapı 1927’de açılmış, tiyatrodan ziyade sinema olarak kullanılmıştı.
Süreyya Paşa 
(Süreyya İlmen)

1874 doğumlu Süreyya Paşa, 1911’de ordu bünyesinde havacılığın başlamasına önayak olarak Türk Hava Kuvvetleri’nin temelini atan kişidir. 1. Dünya Harbi’nden sonra Tümgenerallikten emekli olarak ticarete atılmış, 1914’de Balat’ta Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası’nı kurmuştur. Yoğurtçu Parkı, Kadıköy-Üsküdar Tramvay Hattı, Kayışdağ sularının Kadıköy’e getirilmesi, Kadıköy’e kanalizasyon yapılması, Süreyya Plajı, ve Maltepe yakınında bulunan ve bugün SSK Süreyya Paşa Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi olarak bilinen hastane onun eserleridir. Cumhuriyetimizinn ilk yıllarının ümit dolu, yapıcı enerjisini çok güzel temsil eden Süreyya Paşa 1927’de İstanbul milletvekili olmuştur. 1934’te çıkartılan “Soyadı Kanunu” ile İlmen soyadını almış, 1955’te aramızdan ayrılmıştır.

Seneler senesi opera, bale, konser, müzikal, resital gibi etkinliklerin ana adresi kısaca AKM olarak tanıdığımız Atatürk Kültür Merkezi’ydi. Önce İstanbul Kültür Sarayı olarak 1969’da bitirilen yapı, yalnızca bir sene sonra 27 Kasım 1970’de tamamen yanmıştı. Restorasyonunun tamamlanıp tekrar hizmete girmesi için sekiz sene beklemek gerekmişti. 6 Eylül 1978’de Atatürk Kültür Merkezi olarak kapılarını tekrar açabildi, senelerce İstanbul halkına hizmet verdi. 

Derken AKP dönemine girdik! 

2005’te “ekonomik ömrünü tamamladığı” gerekçesiyle AKM'nin yıkılması gündeme geldi. İstanbul Kültür Sarayı olarak tamamlanmasından beri 36, yangından sonra restore edilip Atatürk Kültür Merkezi olarak yeniden açılmasından beri sadece 27 sene geçmiş olduğunu düşününce ya mantığımızın ya da mühendisliğimizin iyice çarpık olduğu gözüküyor. Neyse ki yoğun tepkiler sonucu yıkımdan vazgeçildi. 

Gelin görün ki bu sefer İstanbul’un “Kültür Başkenti” olacağı 2010 yılına kadar binaya bir “restorasyon” yapılması düşüncesi ortaya atıldı ve bu bahaneyle Haziran 2008’de kapıları kapatıldı. 2010 geldi geçti unutuldu AKM hâla Taksim meydanına öyle boş boş bakıyor!

Merkezî, geniş ve bugün bomboş ve terkedilmiş Atatürk Kültür Merkezi.

Bu arada Kadıköy’ün CHP’li belediyesi eski Süreyya sinemasını restore etmekteydi ve bina 27 Ekim 2007’de Süreyya Operası adıyla kapılarını açtı. 2008’de AKM kapanınca da İstanbul Devlet Operave Balesi’nin “sürgündeki evi” oldu.

Ülkemizdeki hızlı değişim (“bozulma” da diyebiliriz, başka tabirler de bulabilirim) ortamında Kadıköy’ün “kurtarılmış bölge” görünümü gittikçe belirginleşiyor. Çarşısı, küçük dükkânları, kitapçıları, antikacıları, deniz kenarı havası, yollara dizilmiş masalarıyla lokantaları, içeriden gitar sesleri gelen cafe’leri, duvarlarda grafitti’leri ve başeymez tavrıyla güngüne bağnazlaşan Türkiye’de hâla özgür bir rüzgârın esebildiği bir bölgedir Kadıköy. Ve yeni hâliyle bir mücevher kutusu görünümü kazanan Süreyya Operası buraya çok yakışıyor!

Süreyya Operası, Kadıköy'deki mücevher kutusu.
(Görüntü medyadan.)
Mütevazi boyutlardaki iç mekân: bir kaçış yeri, ama daha ne kadar?
(Görüntü medyadan.)

Seyircisi nezihtir, küçük salon haftalar öncesinden doluverir. Sahne o kadar küçüktür ki, hem dansçılara hem de orkestraya yer olmadığı için, bale gösterileri orkestrasız, kayıttan müzikle ya da saece piyano eşliğiyle yapılır.

Arp sanatçısı bayan Bouskova’nın herhâlde bazı tereddütleri olmuştu; belki de biz Türk seyircisi hakkında önyargısı vardı. Belki de resitalini şehir merkezinden uzak bir yerde küçük bir tiyatro binasında vereceğini öğrenince kafası karışmıştı. Önemli tiyatro binaları, konser salonları genelde şehir merkezinde olurlar! Her neyse, bis parçasını çalmadan önce birkaç söz söyledi. Seyircilerden ne kadar memnun kaldığını, bu küçük fakat çok şık salonda konser vermekten ne kadar haz aldığını söyledi. Ve bunu o kadar açık bir içtenlikle söyledi ki her sözünde samimi olduğuna inandım.

Arp sanatçısı Anna Bouskova Süreyya operası ve seyircisinden çok memnun kalmıştı.
(Görüntü medyadan.)

Ve kendi kendime şöyle düşündüm: “Hanımefendi, karşınızda gördüğünüz kaybolmakta olan, tehdit altındaki bir dünyadır! 'Demokratiklik' ve 'özgürlükçülük' maskesiyle ülkeyi 'ılımlı İslam' tabir edilen ucubeye kurban etmek uğruna insanlarımızı bir ortaçağ uykusuna yatırmaya çalışan bir hükümet var burada!"

“Bu gördüğünüz insanlar, bu çok sevdiğiniz seyirciler, piyano virtüzümüz ve bestecimiz Fazıl Say’ın tabiriyle ‘devrik Rönesans’ın çocukları’’dır! (Bkz. “Fazıl Say Ne Demiş Ki?”, 29 Ekim 2012.)

Daha bugün gazetelerde İstanbul’un başka bir mahallesinde İmam Hatip okulu yapılmak istenen Gültepe İlkokulu’nun haberi vardı. 6 Mart'ta veliler, yanlarında çocukları, buna karşı gösteri yapmış, 20 kadar şeriatçının da tepkisini almış, hatta saldırısına bile uğramışlar. 

Gültepe İlkokulu'nun İmam Hatip okuluna dönüştürülmesini istemeyen veliler ve öğrenciler...
(Görüntü medyadan.)
 ... ve dönüşümü destekleyen Şeriat yanlısı vatandaşlarımız!
(Görüntü medyadan.)

(Mozart bu tip insanı Saraydan Kız Kaçırma operasında hicvettiğinden beri iki asırdan fazla zaman geçti, hâla bizimleler! Bkz. “Osman’ı Tanır mısınız? Tanırsınız, tanırsınız”, 7 Aralık 2012)

Ülkede kıtlığı varmış gibi İmam Hatip okulu yapılmak istenen Gültepe İlkokulu’nun önünde bu rezalet yaşanırken 28 Şubat’tan dün bir general daha- Emekli Korg. İzzettin İyigün- tutuklandı. Bugün de 1. Ordu Komutanı muvazzaf Org.Yalçın Ataman sorguya çekildive tutuklanması istendi. 28 Şubat sürecini yandaş basının değerli yardım ve desteğiyle, bir “darbe” olarak yerli ve yabancı kamuoyunun zihnine kazıyan hükümet bir yandan da boş bulduğu- hatta kendisi boşalttığı- meydanda eğitim sistemini aklına estiği gibi eğip bükerek gittikçe da körpe zihinlere saldırıyor, korkudan beslenen safsatalarla doldurup uyuşturuyor, köleleştiriyor, ve adına “özgürlük” derken bu kâbusun önüne geçmeye çalışanları, çalışmış olanları toparlayıp içeri tıkıyor.

(Artık yılan hikâyesine dönen "28 Şubat" meselesine şu yazılarımda değindim: "O Zamanki Time'da Kaldı", 2 Mart 2013, "Çocuklarını Yiyen", 19 Şubat 2013.)

Kadıköy’de hâla esen özgür rüzgârı kentsel dönüşüm de pek güzel kesebilir; lüzumlu lüzumsuz açılan alışveriş merkezleri Kadıköy’ün esnafını boğarken yenilenen binalar onların fiyatlarına ve hatta kiralarına bile yetemeyecek olan Kadıköy yerlilerini uzaklaştırabilir. Öğrencilere, gitarlı gençlere veda! Haydarpaşa Garı’nı da halkın elinden alacak olan, hatta o bölgedeki hastaneleri bile tehdit ettiği söylenen Istanbul Port projesi, bütün protestolara rağmen, israrla gündemde! Kuşdili Çayırı’na alışveriş merkezi projesi yapılan itirazlar üzerine 2010'da Danıştay’dan dönmüşken Ocak 2012’de ısıtılıp tekrar önümüze kondu. Bu arada dilekçeler yazıldı ama bu bir halk idaresi mi ki bizi dinlesinler? 

(Kentsel dönüşümün nüfusu değiştirme etkisine evvelden de değinmiştim. Bkz: "Uğur Mumcu'yu Anma", 2 Şubat 2013).

Bayan Buskova birkaç sene sonra tekrar Kadıköy’e dönerse, o çok memnun kaldığı seyirciyi artık burada bulamayabilir!


ENGLISH
The footnote links do not work; you will have to scroll down to to the footnotes for expanded information. Opening the blogsite on two seperate windows and keeping one on the footnotes will make it easier to go back and forth. Sorry for the inconvenience, I'm no expert!.
Other links should work.


Jana Bouskova, the Czech harp virtuoso, gave a recital this past Monday, March 4th, 2013, at the Süreyya Opera in  Kadıköy, a district on the Asian side of Istanbul.

The Süreyya Opera building was originally a project for a theatre that could double as a cinema undertaken by Süreyya Pasha and completed in 1927.[1]

Süreyya İlmen (Süreyya Pasha)

I had known the theatre only as a run-down cinema. The home of the Istanbul State Opera and Ballet was the imposing Atatürk Cultural Centre, AKM for short,[2] dominating Taksim square on the European side of the city since 1978.[3]  

In 2005 the AKP regime wanted to pull it down on the pretext that it had “completed its economic life” (only 28 years after full reconstruction), Public reaction forced the government to backstep, then in 2008 there was talk of restoration ostensibly in anticipation of 2010-Istanbul’s year as World Capital of Culture. With this, the doors were closed  in June 2008. It remains closed ever since.


The centrally located and spacious Atatürk Cultural Center, closed and unused since 2008!
(Image from the media.)

Meanwhile, the Municipality of Kadıköy, under a CHP[4] mayor, was undertaking the resoration of the old Süreyya theatre building. It opened its gates on October 27th 2007 as the Süreyya Opera and, with the closure of the much larger and central AKM in June 2008, has become the “home away from home” of the Istanbul State Opera and Ballet.
With the restoration, the Süreyya Opera has become a jewelbox in Kadıköy, a district of small streets with markets and restaurants, bookshops, antique shops, a maritime flavor, defiant graffiti,cafes with guitar music drifting out,  and a whiff of disobedience and resistance. 

The Süreyya Opera, the jewel-box in Kadıköy.
(Image from the media.)
 The modestly sized interior: a refuge for how much longer?
(Image from the media.)
The theatre has a good clientele, the modest number of seats are always quickly sold out! The stage is so small that ballet performances are done without live music because there is not enough room for the dancers and the orchestra.

Miss Bouskova must have experienced some hesitation in accepting the invitation to appear here; perhaps her image of our country and people was less than flattering, perhaps she felt some uneasiness about performing somewhere so far from the center of the city- admittedly unusual, that’s where the main concert halls are usually situated. Before starting her reprise, she made a very warm short speech, about how much she appreciated the audience she found, how much she enjoyed performing in this small, cozy theatre. She was so open and so sincere that I am sure she meant it.

Jana Bouskova: pleasantly surprised with what she found.
(Image from the media.) 
And I thought to myself, “lady, you are looking at a vanishing world, a world under threat, the diminishing proportion of a vast population steadily and surely given over to a medieval stupor through the workings of a fundamentalist government that masquerades as the “democratic” and “liberal” harbingers of a beast they call “moderate Islam!”
“These people you see, this audience you so much appreciated, are what Turkish concert pianist and composer Fazıl Say called “Children of an Overthrown Renaissance!”[5]

Just today there was the news of parents protesting the transformation of their local elementary school into a clerical school,[6] quickly encircled and agressed by a dark and sinister group of about 20. [7]

Parents with children resisting the transformation of their local elementary school into a clerical school.
(Image from the media.)

Fanatical fundamentalist mob supporting he governments regressive policy.
(Image from the Media.)
In the meantime, yet another officer, Ret. Lieut. Gen. İzzettin İyigün, has been arrested on the anti-reactionary 28th of February Process of 1997.[8]  Next in line is active Full General Yalçın Ataman, Commander of the First Army, was hauled in for questioned today (March 7th, 2013). Declaring the whole 28th of February process a “Coup”, an undemocratic process that has to be rectified, the AKP is furiously pursuing its agenda of invading ever younger minds, playing havoc with the educational system, transforming more and more secular schools into clerical ones, whether the parents like it or not.

Kadıköy’s breath of freedom may well be extinguished in the government’s “urban renewal” craze, the local merchants strangled by a new shopping center and the residents priced out with the new housing.[9]

If Miss Buskova returns to Kadıköy in a couple of years, the audience she appreciated so much may no longer be here to greet her.

[1] “Pasha” is the traditional title for a general,  added after the name. It was official in the Ottoman era. Today the official title is “general”, placed before the name, but the traditional appelation “Pasha” is still commonly used, placed after the name, in all but strictly official texts.
Süreyya Pasha (1874-1955) served during the close of the Ottoman era, retiring from active duty after the defeat in the first world war. In 1911, while still in active service, he launched the first military flying corps which later became the Air Force. In retirement he went into trade, founded a textile factory. (Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası  Balat, Istanbul, 1914) His services to his city include a beach, schools, parks, waterworks and sewage systems, streetcar lines, and a sanatorium- what is now the highly reputable “Süreyya Paşa Hospital for Cardivascular and Pulmonary Surgery near Maltepe, İstanbul.  (SSK Süreyya Paşa Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi.) He is an embodiment of the constructive, forward-looking optimism of the first years off our Republic.
He was elected Member of Parliament in 1927.
With the pasing of the “surname law”  in 1934  he became Süreyya İlmen.
[2] From the Turkish Atatürk Kültür Merkezi,.
[3] Completed in 1969 as the Istanbul Palace of Culture, it burned down next year, on November 27th, 1970. The reconstruction was not completed until 1978 when it reopened as the Atatürk Cultural Center on September 6th 1978..
[4] Cumhuriyet Halk Partisi, the "Republican People’s Party”, main opposition party in parliament.
[5] Fazıl Say is himself tangled in a defamation case, for “Insulting Islam.” See “What did Fazıl Say Say Anyway?” 29 October 2012.
[6] Gültepe İlkokulu, Gültepe Elementary School, Istanbul.
[7] On March 6th, 2013, as reported by Aydınlık, March 7th, 2013. The agressive religious fanatic type seems to be a permanent fixture in Turkish society,   masterfully parodied more than two centuries ago by no less a figure than Wolfgang Amadeus Mozart, and still with us today! See: "Do You Know Osmin? Oh Yes You Do!", 7 December-Aralık 2012
[8] I have alluoded repeatedly to the 28th of Februalry process, most recently in “Ataturk out of Time", 2 March-Mart 2013, and also in “Devouring his Own Children”, 18 February-Şubat 2013, and "A Turban by Any Other Name...", 16 July-Temmuz 2012.
[9] A plan for a shopping center close at hand (Kuşdili Çayırı) was turned down by the courts and the State Council (Danıştay) in 2010  resurfaced again in December 2012! (Only 1 km. from the mammoth Nautilus shopping center.) 2Meanwhile the “Istanbul Port” project, just next door to Kadıköy,  is still on the books despite great public opposition. The project involves, among other things, the transformation of the historic Haydarpaşa station, the Asian-side railway terminal, into a high-class hotel, no longer accessible to the general public. I am told the several hospitals in the area are also under threat. Again, the new upgraded area will be financially out of reach of the locals. The outcome- and most probably the intention- is a transformation of the resident population in favor of foreign businessmen and native nouveau-riche lackeys of the AKP regime. I touch upon this in “Remembering a Dead Journalist”,  2 February-Şubat 2013.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder