16 Aralık 2012 Pazar

GENÇLİK- THE YOUTH


TURKISH (For English text please scroll down.)

1980 öncesinin yüksek gerilimli ve bol kanlı siyasi ortamında binlerce gencimiz sağ-sol çatışmasına kurban gitmişti! 12 Eylül askeri müdahelesini takip eden yıllarda fırtınalar duruldu, daha sakin günlere dönüldü ve apolitize bir gençlik yetişti. Ben bu gelişmeyi olumlu karşılamıştım, gençlerin birbirlerini gırtlaklamak yerine kaynaşarak kısa süren gençlik yıllarının tadını çıkarmalarını daha olumlu buluyordum.

Derken AKP iktidara geldi.

Bugün AKP’nin küçük, sabırlı adımlarla Atatürk cumhuriyetini tasfiye etme, laik devlet yerine şeriatın hakim olacağı bir din devleti yaratma yolunda ne kadar ilerlediğini görüyoruz. Ergenekon ve Balyoz gibi şaibeli iddialarla Atatürkçü kesimin en değerli insanlarının nasıl senelerce hapsedildiğini, eğitim sisteminin nasıl köktendinciliğe açık, hatta davetkar şekle sokulduğunu da görüyoruz. Ülkenin kaynaklarının yabancı ellere kayışının da farkındayız. 

Bunların Amerikan menfaatleri uğruna bizzat ABD tarafından tezgahlandığı, Pennsylvania’daki tarikat reisinin de bu projeye alet olduğunu, Türkiye’de rejim değişikliği için polis ve adalet mekanizması içerisine tarikat yoluyla yavaşça sızarak onların ele geçirildiği söyleniyor.

2006-2009 yılları arasında İstanbul’da bir üniversitede öğretim görevlisiydim. Bazı öğretim elemanları hükümetin tutumu ve ülkenin gittiği yön konusunda haklı olarak endişeliydi. Gençlerin apolitik olmalarından da şikayetçiydiler. Kendilerini “Atatürkçü” olarak tanımlıyor, sık sık Atatürk’ten bahsediyorlardı ama bir yandan da Atatürkçülükle pek bağdaşmayan isimleri de yüceltiyorlardı. Atatürk’ün cumhuriyetini kurtarmak adına yapılan 12 Eylül müdahelesini de şiddetle kötülüyorlardı. Sık sık yapılan fakülte toplantıları kısa zamanda siyasi konulara dönüyordu. Ben genelde sessiz kalır, defterime eskizler karalardım. 

Askere kızıyorlardı çünkü tehlikeli gördüğü bir zamanda hükümete müdahele etmişti. Hükümete kızıyorlardı çünkü tehlikeli görüyorlardı. Gençleri eleştriyorlardı çünkü onlar olan bitenle ilgilenmiyorlardı. Bana göre bu denklemin kaçınılmaz sonucu şuydu: gençlerin sokağa dökülüp hükümetin aşırılıklarına karşı durmaları, kendilerini devlet güçlerinin hışmına maruz bırakmaları bekleniyordu. Geçmişin hayaletleri eskiz defterimin sayfalarında belirmeye başladı.
"Politize" gençlik: 1980 öncesinden hatırladıklarım defterime böyle aksetti.

Bir süre sonra o grup üniversiteden ayrılmak zorunda kaldı.

Derken geldik 2012’ye: AKP’nin laik cumhuriyetn kurumlarına, günlük hayata, ve en korkuncu, eğitim sistemine ve çocuklarımızın zihinlerine sızma, uyuşturma ve zehirleme harekatı son derece aşırı ve tehlikeli seviyelere ulaştı. Yakın tarihte 30 civarında saygın yüksek rütbeli subayın ağır cezalar aldığı Balyoz davası gibi uzatmalı “komplo” davaları TSK’yı iç tehlikelere karşı etkisiz kılmıştır. Eski solcu yeni Kemalistler iş işten geçtikten sonra askerleri korumaya, Silivre’deki mahpuıs subaylara “kahraman” demeye  başladılar, hatta “ordu millet elele” sloganını bile naftalinlerden çıkartıyorlar zaman zaman. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e harekete geçmediği için kızarken, Kenan Evren’e harekete geçmiş olduğu için kızmaya devam etmeyi de ihmal etmiyorlar. Aslında bilerek ya da bilmeyerek TSK’yı hep beraber etkisizleştirdiler, onun için artık halkı ve gençliği çağırıyorlar harekete geçmeye!

Ve o halk, o gençlik, çağrıya uydu. Adalet sistemi ve polis ele geçmiş, ordu kışlasına çekilmiş, seçimler şüphe götürür, halkın başka bir çıkış yolu kalmadı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün  15-20 Ekim 1927 tarihlerindeTürkiye Büyük Milllet Meclisi’ne verdiği ve cumhuriyetimizin en önemli kuruluş belgesi olan  Nutuk, hepimizin tanıdığı “Gençliğe Hitabe” ile nihayetlenir.
Biz tanırız da gelecek nesiller tanır mı belli değil; biliyorsunuz AKP’nin Milli Eğitim Bakanı tarafından tedrisattan kaldırıldı. Tıpki “Andımız” gibi. Sözlerine bakınca AKP’nin iyi niyetinden şüphe etmemek zor!

“Ey Türk gençliği!


“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

“Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!”

 Artık gençlik politize oluyor! (Yaşasın!) Atatürk’ün verdiği “birinci vazifeyi” benimseyen, bu uğurda tartaklanmayı, hapisi göz alan yüzlerce- binlerce- genç var. 

 Ankara Üniversitesi, 3 Ekim 2012
 Ankara Üniversitesi, 3 Ekim 2012
  Ankara Üniversitesi, 3 Ekim 2012
 Konya Selçuk Üniversitesi, 17 Eylül 2012
 İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi, 5 Ekim 2012
 İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi, 5 Ekim 2012
(Bütün görüntüler medyadan). 

(31 Ocak 2012’de hapiste 2824 lise ve üniversitesi varmış. CNN Türk 7 Ağustos 2012

29 Ekim’de Ulus meydanındaki “izinsiz” toplantı için polise ifade vermeye çağırılan TGB’li gençler, izin belgesi olarak yanlarında “Gençliğe Hitabe”’yi getirmişler. (Aydınlık, 30 Kasım 2012, s.10).

Ankara Emniyeti'nde ifade vermeye giden TGB'li gençler. İzin belgeleri: "Gençliğe Hitabe"!

Gidişatın bu şekle dönüşmesi beni sevindirmiyor. Gençlerimizi bekleyen sıkıntılar ve tehlikelere üzülüyor, bu ağır görevde yalnız bırakılmış olmalarını haksızca buluyorum. Fakat cesaret ve azimleri karşısında, birçokları gibi, ben de gurur, minnet ve saygı duyuyorum.

"Gençliğe Hitabe" Silivri'de, 13 Aralık 2012
 "Appeal to the Youth" carried to Silivri, December 13th, 2012

ENGLISH
The footnote links do not work; you will have to scroll down to to the footnotes for expanded information. Opening the blogsite on two seperate windows and keeping one on the footnotes will make it easier to go back and forth. Sorry for the inconvenience, I'm no expert!.
Other links should work.

In the highly charged and very bloody political climate of the pre-1980 era, thousands of young people died in factional struggles. After the military intervened on September 12th, 1980, the political climate progressively calmed down. The youth was depoliticized, and I, for one, welcomed the change, preferring to see young people mingle and enjoy the fleeting years of youth rather than go at each others’ throats.



Then came the AKP.[1]



Today the Turkish Republic is governed by the fundamentalist-Islamist AKP government, the fruit of a long and patient infiltration process primarily headed by a sect-leader[2] resident in Pennsylvania, allegedly (and most probably) aided and abetted by the U.S. government for what it sees to be its own interests. In the ten years that the AKP has been in power, Atatürk’s secular Turkish Republic has swung strongly towards a Sunni-Islamist theocracy, and the elite of the secular tradition has been systematically persecuted- not directly, but through slander and frame-up jobs. In return for power, the AKP government delivers national assets to to foreign interests and acts as a stooge of the U.S. in the middle-east.



From 2006 to 2009 I taught at a university in Istanbul. There were some academicians there who were justifiably upset about the direction the country was taking. They wanted to politicize the young, and were bothered by what they saw as their apathy. These academicians all considered themselves Kemalists, though they praised some very left wing figures not very compatible with Kemalism. They were harshly critical of the September 12th intervention, though it was done in defense of the Kemalist Republic. I felt a contradiction somewhere, an ill-advised and potentially fatal scenario. Faculty meetings were frequent and quickly took a political slant, and I usually kept quiet and sketched in my notebook. They were damning the military for having taken action against a government it considered dangerous, damning the actual government because they themselves saw it as dangerous, and criticized the youth for being apolitical. To me, the inevitable result of the equation was this: they wanted the young to go out on the streets and take on the government on their own, exposing themselves to all its wrath. Spectres of the past emerged as scribbles on my sketchbook

Spectres of the past- the "politicized" youth!


Before long that particular group of academicians was forced to leave the university.



Now we have come to the end of 2012- the AKP’s encroachment into the institutions of the secular Republic, into daily life, and most dangerously and unforgivably, into education and the minds of young children has reached alarming proportions. The military has been crippled through drawn-out conspiracy cases, most famously the “Sledgehammer” (Balyoz)  case that recently ended with long-term jail sentences to some 300 high-ranking officers.[3] Belatedly, the ex-left wing neo-Kemalists have taken on their cause, calling them “heroes”.[4] They roundly criticize the present Chief of Staff, General Necdet Özel, damning him as much for not taking action, as they do General Kenan Evren for having taken action. Now that the Armed Forces are effectively neutered, thanks to everybody’s efforts, they call on the nation, and the youth, to take matters into their own hands.



And the nation, and the youth, have responded. With the judiciary and the police infiltrated, and the military incapacitated, there is no other path open.



Nutuk (“The Speech”) is the most important founding document of the Turkish Republic. It was delivered by Kemal Atatürk, the Republic’s founder, over five  days from the 15th to 20th of October 1927 and constitutes a reassessment of the war of independence and the phases leading to the founding of the Republic. It concludes with an “Appeal to the youth”- the youth of all generations, extending into the future (“...child of the Turkish future...”)- exhorting them to defend the Republic and the nation’s independence at all costs.



I call to you[5], Turkish youth!



“Your first duty is forever to defend Turkish independence, and the Turkish Republic. 



“They constitıte the only foundation of your future. This foundation is your greatest treasure. Even in the future you will face internal and external foes desiring to deprive you of this treasure. Should you one day be forced to defend your independence and Republic, you are not to hesitate to throw yourself to duty with considerations about  the circumstances and conditions in which you find yourself. Those circumstances and conditions may turn out to be greatly unfavourable. The enemies who intend to do away with your independence and Republic may be the representatives of a victory unequalled in history. Through force and trickery, every fortress of the sacred motherland may have fallen, every shipyard been taken, all armies disbanded, every corner of the country actively occupied. Much worse and more serious than all of this, the leaders at home may have fallen into carelessness, error, or even treason. What is more, these leaders may have united their personal interests with the political aims of the occupiers. The people may have fallen worn out and weary into poverty and need.



“I call to you, the child of the Turkish future! Even under such circumstances and conditions your duty is to save Turkish independence and the Turkish Republic. The power you need exists in the noble blood in your veins.”


"The Speech" (Nutuk), October 1927.
Atatürk is center forward.

This text was required reading for students from elementary school upwards. The AKP’s Minister of Education took it out of the curriculum (as he did the “Oath”[6]). To many, the reasons were obvious.



Many young people have taken Atatürk at his word and are exposing themselves to maltreatment and even prison in their efforts to fulfill their inherited duty.[7] 

Ankara University, Oct. 3rd 2012
 Ankara University, Oct. 3rd 2012
Ankara University, Oct. 3rd 2012
Selçuk University, Konya, Sept. 17th, 2012
 Yıldız Technical University, Istanbul, Oct. 5th, 2012
Yıldız Technical University, Istanbul, Oct. 5th, 2012
(All images from the media.) 

When the members of the “Union of Turkish Youth” (TGB[8]) were callled by the police to testify about the unauthorized Republic Day gathering, they brought along the text of Atatürk’s  “Appeal to to the Youth” as their authorization document.[9]
 

TGB.members on their way to testify to the police for their part in the unauthorized Republic Day gathering. With them, as authorization, Atatürk's "Appeal to the Youth".


I am not happy that this is the way it has to take, I grieve for what the young people have to put up with, what they are yet to suffer, but seeing their courage and determination I, and a great many like me, feel proud,  grateful, and deeply humbled.





[1] Came to power with the elections of  Nov. 3rd , 2002.
[2] Fethullah Gülen.
[3] See “Sledgehammer Verdicts”, 22 September- Eylül 2012
[4] See “Reacting to the Sledgehammer Verdicts”, 26 September-Eylül 2012.
[5] The first word is “Ey” (“Ey Türk gençliği...”), an archaic, heroic word to call attention, like “hear ye!” It is repeated at the start of the last paragraph. I decided on "I call to you..."
[6] See “The Oath”, 22 September-Eylül 2012.
[7] According  to a report by CNN Türk on Aug. 7th, 2012, the number of high school and university students in prison had reached 2824 on Jan. 31st 2012. Link to the article:
[8] Türkiye Gençlik Birliği
[9] Aydınlık, Nov. 30th, 2012, p.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder