22 Eylül 2012 Cumartesi

TÜRKÜM, DOĞRUYUM- THE OATH


TÜRKÇE (For English text please scroll down.)

Yeni okul yılı başladı, hükümetin “pedagojik” reformlarının uygulanacağı ilk yıl. Laik cumhuriyetin tasfiyesi ve Şeriat’ın hakim olacağı teokratik yapının kurulması yolundaki en haince adım. Hedef bundan böyle çocuklarımızın genç zihinleridir ve artık bütün geleceğimiz esir alınıyor.

Gelen değişikliklerin ilk ve en belirgin habercisi hepimizin okul yılları anılarının bir parçası olan “and içme” uygulamasının kaldırılması oldu.

Derslere girmeden önce “and içilmesi” onyıllardır uygulanmış ve gelenekselleşmişti. Laik cumhuriyetin bütün değişmezlerine karşı tavır alan AKP itirazlara kulak asmadan bu geleneği de torpilledi.

 Bayrampaşa Şair Baki İlkokulu'nda veliler andımızı söylüyorlar!
 Aydınlık, 19 Eylül 2012
Neydi o “and”?

Türküm,
Doğruyum,
Çalışkanım.
Yasam:
Küçüklerimi korumak,
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Burada söylenenlerinden hangisi batıyor AKP’ye?

Acaba Kürt, Laz, Ermeni, Gürcü, Arap, Yunan, Arnavut, Çingene kökenliler kendilerini dışlanmış hissederler diye bir endişeden mi mütevellittir bu hassasiyet?

Aklıma dünya ülkeleri içinde çeşitliliği en başarıyla sindirmiş olan İsviçre konfederasyonu geliyor. 23 neredeyse otonom kanton, dört resmi dilden oluşuyor ama kimse “İsviçreliyim” demekten gocunmuyor. (Aslında isim ilk üç kurucu kantondan birinden gelir). Aklıma gelmişken söyleyeyim, onlar da birlikteliklerini bir “and içme” olayına dayandırırlar, kendilerine “and yoldaşları” (“Eidgenosse”) derler. (Federasyolarının resmi isminin Almancası “Schweizerische Eidgenossenschaft”.)

Türk hükümetinin takındığı bu anti-Türk tutumunu etnik bazlı şoven bir milliyetçiliğe karşı alınan tavır zannetmeyesiniz, yerine neyi getirmeyi, nasıl bir hırs ve adeta telaşla getirmeye çalıştıklarına bakın yeter: özden çok şekle bakan bir dinci eğitimin hızla yayılması, gittikçe daha küçük yaşta çocukların Kuran kurslarına yazdırılıp kafalarının anlamadıkları dilde uzun metinlerle doldurulması, cep telefonu ve dizüstü bilgisayar vaadiyle çocukarın ve gençlerin camilere çekilmesi...

 "Camiye gelin, cep telefonu, dizüstü bilgisayar, vs. kazanın"

Bugünkü çocuklar nasıl yetişir, ülkemizin geleceği ne olur bilmem, ama ben o andı içmiş olan nesillerden birinden geliyorum.

Andından dönmek de Türk’e yakışmaz.

Nihayet Türküz, doğruyuz!


ENGLISH
The footnote links do not work; you will have to scroll down to to the footnotes for expanded information. However, this article has only one footnote, so that shouldn't present a problem.

The new school year has started in Turkey, the first after the government’s “pedagogical” reforms which are very clearly the most insidious step in the plan to phase out the secular Republic and reintroduce a theocratic structure governed by the Sharia. The young minds are targeted and our future is in jeopardy.

First obvious sign of the changes to come is the directive by the Ministry of Education that henceforth students would not start the day with the “oath”.

The “oath” before classes has been the staple of primary school education for decades. Along with other “unchangeables” of the secular Republic, this tradition too has been targeted by the AKP and, objections nonwithstanding, officially discontinued.

 Parents at Şair Baki elementary school at Bayrampaşa, İstanbul, protesting the discontinuation of the "oath" by taking the oath themselves.

The oath went like this:

I am Turkish,
I am truthful,
I am hardworking,
My code is:
To protect my youngers,
To respect my elders,
To love my country and my people more than myself.
My quest is to rise and to progress.
May my existence be a prize to existence of Turkishness.

The last phrase may sound awkward in translation. I can try to open it up in this way: may the People and the Honor of the Turkish nation benefit from the fact that I belong to it, may my acts and achievements add to its well being, its honor, its glory, (and going even further) may I contribute to the continuation of its “existence”. [1]

What did the government find so objectionable in this “oath”, that it had to be discontinued? The insistence on “Turkishness” perhaps? Would our citizens of Kurdish, Laz, Armenian, Georgian, Arab, Greek, Albanian, Gypsy origin feel left out? Living as citizens in “Turkey” and speaking “Turkish”, do they object to be considered part of of the nation?
Switzerland is the most totally federal of all nations, with 23 practically autonomous cantons and four official languages. I haven’t heard of any of their citizens objecting to being called “Swiss”, which really derives from the name of one of the three founding cantons. And now, come to think of it, the Swiss consider themselves bound by an oath, don’t they? (“Eidgenossen”, “Comrades of the Oath”, the official German name of the state is the “Schweizerische Eidgenossenschaft”.)

If anyone pretends all this anti-Turkish sentiment on the part of the Turkish government is purely a move against ethnocentric chauvanistic nationalism, it is enough to look at just what they are trying to replace it with, and with such a sense of urgency and such zealous ardor. An upsurge of religous teaching that is more form than substance, “Koranic classes” with ever lower ages of admission, mosque attendance for children and young adults encouraged with prizes. 

 Poster urging mosque attendance to 10 to 17 year olds, promising prizes like cellular phones and laptop computers.

Whatever the future for the youth of our nation, I am from one of the several generations that did take the oath. So for me, at least, it holds true. 

And breaking an oath does not become a Turk, does it? After all, we are truthful!



[1] The insistence on “existence” (“varlık”) may have its roots in the Turkish war of Independence, 1919-1922, at which time the very existence of the Turkish nation was felt under threat. The opening couplet of our national anthem, by the poet Mehmet Akif Ersoy, echo that feeling: “Fear not, the red banner floating in this sunrise  will not fade until the last hearth burning in my homeland is extinguished...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder