20 Aralık 2019 Cuma

2020- KIŞKIRTMASIZ

TÜRKÇE: (For English see "2020- Unprovoked")

Yıllar ilerledikçe bölgemizde yaşanılan rahatsızlıkların arkasında küresel menfaat odakları olduğu, bunların merkezinde ise ABD, onun yörüngesinde dönen güçlü batı devletleri, perde arkasında da çokuluslu şirketler, finans
Özgür Suriye Ordusu Halep'te hükümet yanlısı bir
militanı idama götürüyor, 2012 Ağustos başı. O
zamandan beri Özgür Suriye Ordusu müttefikimiz
oldu; bugün "Suriye Milli Ordusu" diyoruz,
kavramlar karışsın diye.
(Görüntü medyadan.)

merkezleri ve İsrail olduğu fikri ülkemizde geniş çapta kabul görmüştür. Karşı tarafta ise abluka altındaki Şam hükümetine silahlı destek veren Rusya var. Bölgenin lâneti olan farklılıklar, hassasiyetler, zaaflar ve önyargılar sistematik bir şekilde kaşınmakta, çatışmalar alevlendirilmekte, bundan da hep perde arkasındaki üst akıllar faydalanmaktadırlar- görünüşte olaylarla alâkasız, eller temiz.


ABD'nin Suriye'de varlığının bahanesi canavar terör örgütü İŞİD, ama onun bile bir ABD/ İsrail projesi olduğu da
İdlib savaşın kucağında. Mülteciler Türkiye'ye
(Görüntü medyadan.)
ülkemizde çok kabul görmüş bir değerlendirme; bölgenin en iflah olmaz, en fanatik unsurlarından biraraya getirilmiş bir sadistler sürüsü. Sözde varlık savaşı veren bu "İslâm devleti", uluslararası alanda tanınmak için hiçbir teşebbüse geçmiyor. (Bkz.: "İşid ya da Daeş", 2 Şubat 2016.) İşid'in yayınladığı ve çok yankı yapan idam videoları yapmacıklıkları ve acemilikleriye hiç de ikna edici değildi.
Sözde idamdan önce sahne kararıyor zaten. Tabii iş batılı kurbanlarla ilgili olduğunda bu böyle. (ABD vatandaşıJames Foley ve David Sotloff ile İngiliz David Haines.) Ürdünlü pilotu yaktıklarını düpedüz göstermişler oysa. Bundan 8 Ocak 2015 tarihli "Next Year has to be Better" (Türkçesi yok) başlıklı yazımda bahsettim ama orada verdiğim link artık işlemiyor.

Fakat mesele Suriye ile kalmıyor- casus Lawrence'den beri Ortadoğu'nun hikâyesi bu! Şimdi geriye dönüp made in ABD, RAND Corporation ürünü Erdoğan-Gülen ittifakının bize yaşattığı Ergenekon ve Balyoz kâbusunu hatırladıkça ABD'nin ne kadar güvenilmez, arkadan vuran bir müttefik olduğunu unutmamız mümkün değil. Bugün Türkiye'de Putin'in çok takdir edilen bir lider olması hiç şaşırtıcı değil, Erdoğan'ın Rusya'ya yaklaşması ve ABD'yı darıltmak pahasına Rus füzeleri satın alması da geniş çapta kabul gördü. Yalnız şunu unutmamalı ki Rusya da bütün devletler gibi kendi menfaatlerini ön planda tutar; yakınlaşmayı enayilik noktasına getirmemek gerekir, NATO müttefiklerimizle yaptığımız hataya döneriz yoksa.


Ülkemiz dahil yaşadığımız coğrafyanın vekâlet savaşlarına bir arena hâline geldiğini hepimiz anladık, ama kaçımız provokasyonlardan etkilenmeyecek kadar bilinçli ve soğukkanlı olabiliyoruz? Dolduruşa gelince duygularımıza, hiddetimize yeniliveriyoruz. Gülen'le yolunu ayırdığından beri Erdoğan köktendinci, Osmanlıcı, Cumhuriyet karşıtı söylemlerini hafifleterek ve vatanperver, milliyetçi, hatta Atatürkçü bir görünüm da sergileyerek yurtsever ve lâik çevrelerin korkularını yatıştırdı. Fakat başta Erdoğan ve muhalefet lideri Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasilerin mahalle ağzıyla atışmaları siyasi prim için halkı birbirine karşı tetikleyen tehlikeli bir oyun. Basın da sürtüşmeleri sorumsuzca dev aynasında büyütüyor.


Bölge barut fıçısı, ya da infilak halinde. Suriye iç savaşı devam ediyor, mülteciler Türk hududuna kaçışıyor. Lübnan
Irak, Kasım 2019.
(Görütü medyadan.)
ve Irak kaynıyor, Gürcistan ve İran'da da çalkantılar var.

Erdoğan ABD'ye diklenmeye başladığından beri ABD ve küresel menfaatler Türkiye'yi sıkıştırmaya çalışmakta ve ekonomimizi zorlamakta. Bütün bu şartlarda, bu gergin ortamda ülkemiz şaşırtıcı derecede sakin.

Türkiye'de toplumun fay hatları 2013'te Gezi olaylarıyla kırıldı ve halâ Gülen'le ortak olan, ABD'ye hizmet eden AKP'yi ve Erdoğan'ı ciddi şekilde salladı. Mayıs 2013'te Erdoğan Beyaz Saray'da onur konuğuydu, Gezi olayları birkaç gün sonra patlak verdi. (O senenin olaylarını 27 Aralık 2013 tarihli "Gezi Yılını Kapartırken" başlıklı yazımda özetledim.) ABD'nin Türkiye'yi dönüştürme, lâik cumhuriyeti tasfiye ederek uysal
Erdoğan ve Gülen, geçmiş zaman olur ki...
(Görüntü medyadan.)
bir din devleti haline getirip ABD'de oturan bir imamın aracılıyla yönetme operasyonu tehlikeye girmişti. Erdoğan ile Obama'nın aralarına soğukluk girdi. ABD/ Gülen etkisinin Türkiye'deki son büyük zaferi 5 Ağustos 2013'te verilen Ergenekon hükümleri oldu; Türkiye'nin aydınları, Atatürk'ün lâik cumhuriyetinin bekçileri uzun ve ağır hükümler giydi. (30 Ağustos 2013 tarihli "Ergenekon Trials and Tribulations" başlıklı yazım, Türkçesi yok.)


2013 sonbaharında Gezi direnişini canlandırmak için bir teşebbüs oldu, ama artık muhalefet CHP oyuna girmiş, Kürt bağımsızlığı davasını Gezi'ye bağlamaya çalışıyordu- bu da Gezi direnişini başlatıp yürüten halkın beklentilerini aksetmiyordu. (Buna 23 Eylül 2013 tarihli "Turkish Protest Rocks" başlıklı yazıda değindim, ama derinlemesine girmedim. Türkçesi yok.) ABD daima bağımsız bir Kürt devleti istemiştir, ve AKP'nin en önemli misyonlarından biri bunu
Kürt şarkıcı Şivan Perver ve Irak Kürt Yönetimi başkanı
Mesut Barzani, ikisi de paramiliter kıyafetli, Başbakan
Erdoğan ile Kasım 2013'te Diyarbakır'da.
(Görüntü medyadan.)
gerçekleştirmekti. Gerçekten de "açılım süreci" ile AKP bu yolda çok çaba harcadı, bunu yaparken batıdan alkış alırken ülke içinde destek kaybetti. Nihayet halkın nefret ettiği PKK ile görüşmeleri dondurdu. AKP'nin boşalttığı yeri CHP tereddütsüz aldı.


Müteakip aylarda Erdoğan Gülen'le yollarını sert bir şekilde ayırdı, Beyaz Saray da buna paralel olrak Erdoğan'dan uzaklaştı. Kılıçdaroğlu'nun CHP'si Türkiye'de iktidar yarışında destek karşılığında ABD'nin isteklerini yerine getirebileceği sinyalleri vermeye başladı.

Erdoğan'ın AKP'si eski günahlarına mesafe koymaya başladı, bazen inkâr etti, bazen özür dilemeye varan ifadeler kullandı. (Bkz.: "Hatasız Kul Olmaz", 12 Şubat 2014). Toplum
Operasyonlardan sonra Diyarbakır Sur, 2017.
(Görüntü medyadan.)
içinde gerginlikler azaldı, büyük gibi gözüken meseleler (başörtüsü gibi) önemsizleşti. Kürt bağımsızlığı davası ise halkın büyük çoğunluğunun benimsemediği bir meseleydi. "Açılımcı" Erdoğan üç sene sonra, 2017'de PKK'ya karşı operasyonlara başladığında itiraz eden pek olmadı. (Edenler de daha ziyade CHP'dendi.)


Genelde halkımız PKK'yı Kürt vatandaşlarından ayrı tutar, birbirleriyle karıştırmaz- bu batılı dostlarımızın göstermediği bir incelik. Toplumumuzda genelde Kürtler dışlanmaz, karşılıklı evlenmeler de olağandır. Provokasyon olmadıkça huzurlu bir beraberlik mümkün. Ama 2014'e dönelim.

Çok geçmeden Ergenekon ve Balyoz kumpas kurbanları özgürlüklerine kavuştu, bu sefer yargıya, polise, orduya sızan, basına çöreklenen Fetöcüler takibata uğramaya başladılar. Kimi kendilerini hapiste buldu, kimi kaçtı. Orduda kalanlar 15 Temmuz 2014'de bir darbeye teşebbüs ettiler. Erdoğan'ın destekçileri sokaklara döküldü, ama sadece onlar değildi sokaklara dökülen. Halk darbeye karşı durdu ve silahlı kuvvetler içinde Gülen cemaatine mensup olmayan askerler darbe teşebbüsünü sona erdirdi. O gece çok kan döküldü
15 Temmuz 2019- kanlı darbe gecesi.
(Görüntü medyadan.)
(240 üzerinde can kaybı) ama toplum içinde kalıcı bir yara açmadı- bütün partiler ve medya Gülen'i ve ABD'yi suçlamakta birleşti. Gerçi CHP destekçileri arasında darbeyi Erdoğan'ın kendi tezgâhladığı, bunu daha sıkı ve otoriter bir yönetim için bahane olarak kullanmak istediği yolunda bir rivayet dolaştı ama pek inandırıcı değildi. Neticede ABD yine yanlış hesap yapmıştı. Gezi direnişinden beri çok şey değişmişti. Görüş ayrılıkları bitmedi gerçi, bitmemesi de gerekir, ama Türk toplumu uzlaşma yoluna girmişti artık.


Düşmanlarımızın en çok istediği şey, birbirimizle düşmemiz- o zaman bizimle istedikleri gibi oynayabilirler. Sağ-sol çatışmasını hatırlayın, sonra dinci-lâik, cumhuriyetci-Osmanlıcı, Alevi-Sünni..! Ve bir milletin aslında bir aile olduğunu hatırlayın- hiçbir aile ferdi bir diğerine benzemez ama birlik ve dayanışma vardır. Yaşadığımız coğrafya da mahallemizdir, komşunun evindeki huzursuzluk bize de zarar verir. 

Kışkırtma olacaktır. Her zaman olmuştur. Önemli olan dolduruşa gelmemektir.

Büyük bir insan vaktiyle "yurtta sulh cihanda sulh" demişti.

Bunun için yüreklerimizde de sulh olması gerekir!

Hepimize mutlu yıllar!

Bu seneki yeni yıl mesajımız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder