Mr Cem (pronounced “Gem”, as in precious stone) Ryan was born James Ryan A West Point trained ex-U.S. officer who holds degrees in literature from Columbia University. He has settled in Istanbul for the last decade or so and taken up Turkish citizenship. His letter to President Obama in January 2009 made the rounds on the net and in the opposition press at the time. He has not remained quiet since. His writings can be found in the following web addresses:
He
was quick to express his opinions on the government’s shameful attitude towards
May 19th. He posted the following on May 11th, 2012.
Cem Ryan
IT’S 19 MAY...KNOW YOUR ENEMY
One of the
first things my classmates and I learned at the United States Military Academy
at West Point over fifty years ago was taken from an ancient Chinese book
called The Art of War by Sun Tzu. “If you know your enemy and know
yourself,” he wrote, “you can win a hundred battles without a loss.” The next
and equally important thing was “to treat your men as you would treat your
sons.”
The
incomparable Mustafa Kemal Ataturk knew this in all the dimensions and theaters
of strategic thinking: military, political, and social. And he knew that
winning the war of independence was only the beginning. Centuries of dictators
and ignorance and backwardness had deeply clutching cultural roots, roots that
strangled a peoples development. He knew that the dark-minded babblers of
superstitious mumbo jumbo did not vanish with the birth of the new republic.
And he knew that they and their offspring would long outlive him. He foresaw
literally all the dangers for the young nation. He knew its enemies completely.
19 May 1919
was an ending and a beginning. It marks the first day of the ending of
centuries of repression and dark-minded ignorance. It also marks the first day
of the Turkish war of independence. Like a titan, the 38 year old Mustafa Kemal
rose from the sea at Samsun and struck a mighty blow for freedom and national
sovereignty. The day signifies the eventual nullification and rejection of
hundreds of years of “sharia” governance. It is easy to understand why this
holiday is unpopular with this present government that so fixedly stares
backward at the “glories” of repressive Ottoman rule. Indeed a prime minister
so in love with one book that he never mentions another, a head of government
who espouses, caliph-like, that already impoverished families should have even
more children (five is now the magic number). Surely this man who never smiles
must despise this day, 19 May, a day that celebrates enlightenment, youthful
energy, and the genius of a uniquely gifted man, Mustafa Kemal Ataturk.
Mustafa
Kemal knew of men like this. That’s why 19 May celebrates the vitality of
youth. It shouts out loud that we are the vigorous heirs of a democratic,
secular republic, one founded on the enlightened principles of scientific
reasoning, not on religious incantations and stale thought. We are a vital,
young-minded, open-minded force, brimming with energy. Like him, a man who swam
in the same sea with the people at Florya, rowed boats, swung on swings, danced
skillfully, a man who rode horses incomparably. When have you seen a politician
do any of these things? His so-called advisors put this Turkish prime minister
on a horse once. The result? An unforgettably embarrassing, dusty hard landing.
Such antics are a measure of how the nation has fallen through the years.
TÜRKÇE
Cem Ryan asıl adı James Ryan olan West Point eğitimli bir Amerikan subayı, sonra da Columbia üniversitesinden mezun bir edebiyatçıyken yaklaşık on senedir İstanbul’a yerleşmiş, Türk vatandaşlığına geçmiş bir yazardır. 2009’da Başkan Obama’ya gönderdiği mektup internette ve hükümet karşıtı Türk basınında dolaştı. O zamandan beri susmamış, yazmaya devam etmiş. Yazılarını aşağıdaki adreslerde bulabilirsiniz.
Hükümetimizin utanç verici 19 Mayıs
politikasına da tepkisini vermiş; aşağıdaki yazıyı 11 Mayıs 2011’de internet’te
yayınlamıış.
19 MAYIS- DÜŞMANINI TANI
50 yıldan fazla
zaman geçti, ben ve arkadaşlarıma
Birleşik Devletler West Point Askeri akademisinde öğretilen ilk şeylerden biri
eski bir Çin kitabından, Sun Zu’nun Savaş
Sanatı isimli eserinden alınmıştı: “Düşmanını ve kendini tanırsan hiç
kayıpsız yüz savaş kazanırsın.” Bir sonraki, aynı derecede önemli şey de şuydu:
“emrinizdekilere oğullarınız gibi davranınız.”
Eşsiz
Mustafa Kemal stratejik düşüncenin her boyutu ve alanında bunun bilincindeydi:
askeri, politik ve toplumsal. Ve kurtuluş savaşının kazanılmasının işin daha
başlangıcı olduğunun da farkındaydı. Yüzyıllardır süregelen diktatörlük,
cehalet ve geriliğin derin, kavrayıcı kültürel kökleri vardı, halkın gelişimini
boğan kökler. Mustafa Kemal batıl zırvalar mırıldanan karanlık düşünceli
insanların cumhuriyetin kuruluşuyla kaybolup gitmeyeceğini biliyordu. Ve yine
biliyordu ki onlar ve onların çocukları kendinden çok sonra da varlıklarını
sürdüreceklerdi. Genç milletini bekleyen abartısız bütün tehlikelerin
farkındaydı. Düşmanlarını tamamen tanıyordu.
19 Mayıs bir
sondu ve bir başlangıçtı. Yüzyıllardır süregelen baskının ve karanlık cehaletin
sona eriş sürecinin ilk günüydü. Bunun yanında Türk kurtuluş savaşının da ilk
günüydü. 38 yaşındaki Mustafa Kemal bir
Samsun’da bir Titan gibi denizden çıkarak özgürlük ve ulusal egemenlik
için darbesini indirdi. Yüzyılların “şeriat” yönetiminin etkisizleştirilmesi ve
nihayet hepten inkarı o güne bağlıdır. Gözlerini geriye, baskıcı Osmanlı rejiminin “şanına” saplantı halinde
odaklamış olan bugünkü hükümet, doğal olarak bu bayrama sıcaklık duymayacaktır.
Gerçekten de, başka hiç bir kitaptan bahsetmemecesine tek bir kitaba aşık bir
başbakan, zaten fakir olan ailelerin daha da çok çocuk (şimdi beş sayısı popüler) sahibi
olması gerektiğini halifelere yakışacak bir tavırla buyuran bu başbakan, bu hiç
gülmeyen adam, aydınlanmayı, gençlik
enerjisini, ve çok özel niteliklere sahip dahi bir insanı kutlayan bu günden,
19 Mayıs’tan nefret edecektir.
Mustafa
Kemal böyle insanların farkındaydı. 19 Mayıs onun için gençliğin diriliğini kutlar,
dini zikirler ve bayat düşünceler değil bilimsel mantığın aydınlanmış
prensipleri üzerine kurulmuş laik bir cumhuriyetin hayat dolu varisleri
olduğumuzu sesli sesli haykırır. Biz capcanlı, zihni genç, düşüncesi açık,
enerjisi fışkıran bir gücüz- tıpkı onun gibi, Florya’da halkıyla denize giren,
kürek çeken, salıncakta sallanan, ustalıkla danseden, mükemmel ata binen o adam
gibi. Böyle bir politikacıyı nerede gördünüz? Bir keresinde sözde danışmanları
Türk başbakanını bir atın üstüne koymuşlardı. Sonuç? Unutulmayacak kadar utanç
verici, tozlu bir iniş! Böyle soytarılıklar ülkenin yıllardır süregelen düşüşünün
bir ölçüsüdür.